Alman Liselilerden Açık Mektup

YGS sınavındaki şifre skandalının ardından cuma günü Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilen protesto sırasında Alman  Liseli gençlerin açtığı “Cemaate geçit yok!” yazılı pankarta Sabah Gazetesi yazarı Emre Aköz atıfta bulunup Bu veletlerin acaba kaçı bir Gülenciyle tanıştı?” diyerek liselilerin tepkisini çekti.

(Emre Aköz’ün 16 Nisan’da yazdığı “Siz hiç ‘öteki’ oldunuz mu?” başlıklı yazısına buradan ulaşabilirsiniz.)

Alman Lisesi öğrencilerinin Emre Aköz’e hitaben yazdığı açık mektup ise şöyle:

Biz “Alman Liseli Öğrenciler”, bu metini, başbakan ile köşe yazarlarının polemiğinde, meslektaşları için ‘sümüklünün teki’ diyen, karikatüristlere‘asker civelekleri’ diyen, polis tekmeleriyle çocuğunu kaybeden kadın öğrenci için ‘Duygu sömürüsünü kimse yutmasın. Madem bebeğini önemsiyorsun, ne işin var orada?’diyen, paralı eğitime karşı çıkan öğrencilere köşe yazılarında “tembel, asalak, bedavacılar’ diyen, Ankara’da direnen Tekel işçilerine “yan gelip yatanlar” diyen, solcu kadınlar için ‘Kerhaneye düşmek gibi bir şey’ diyen Emre Aköz’ün 16.04.2011 tarihli “Siz hiç ‘öteki’ oldunuz mu?” yazısına cevaben kaleme almayı uygun ve gerekli gördük. Söz konusu yazısında Emre Aköz, Alman Liseli Öğrenciler olan bizlerin açtığımız “Cemaate Geçit Yok” pankartı üzerinden hareketle, eylemimizin ve söylemimizin içini boşaltmayı, haklılığımızı çarpıtmayı amaçlamıştır. Emre Aköz’e açık mektubumuz:
Dahası Var :)



Let’s Take a Short Break

Entrikalar ülkesi Türkiye’de eğitim görmek isteyen 18 yaşına gelmiş her Türkiye Cumhuriyeti gencinin girmek zorunda olduğu ÖSYS (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi/Sınavı) benimde 2010-2011 dönemi için hayati önem taşır oldu. İnsanların rutin hayatlarından 8 aylık bir çalışma için vazgeçmesi ve ruh sağlığının bozulması bence bunun pek sağlıklı bir sınav sistemi olmadığını belirtiyor, ancak bu mevzuda bir söz hakkımız yok.

Bu sınav maratonunda “zamanı iyi kullanıp, ruh ve beden sağlığını kontrol altında bulunduran” kişiler rahat rahat kazanabileceği için diliyorum ki benim içinde aşırı eziyetli bir sene olmaz :) Ama biraz stres, heyecan, ecel terleri ve benzeri durumlar olmazsa zevki çıkmaz ;)

Bu maratona 2 ay önce dahil oldum ve bundan dolayı bilgisayarımı kaldırdım. Planım okuldan internete girerek haftada 1 yazı yazmaktı ancak bunun da olamayacağı kanaatına vardım. Bu yüzden bu yazı 8 aylık bir molanın habercisi oluyor.. Henüz yeni blog açmış bir kişi olarak mola biraz saçma ancak 8 ay sonra bunu telafi edeceğim ve hedeflediğimi oluşturacağım.

Benimle iletişime geçmek için yukarıda ki iletişim formunu kullanabilir ya da mail atabilirsiniz. Mail ve iletişim formu dışında bu 8 ay içerisinde bana ulaşamazsınız..

Görüşmek üzere…



Kendin İçin Zamanın Yok Mu?

Bugün Levent Çarşı’dan geçerken dağıtılan broşürlerden aldım. Normalde 32 dişini göstererek zorla broşür vermek isteyen kişilere sırtımı çevirip yanlarından geçerdim ancak bu sefer o gencin uzattığı el ilanını almam gerektiğini düşünüp aldım. Broşürü ilk önce arkasını okumaya teşvik edermiş gibi verdi. Önünde insan nedir? artık sormuyor musun? diye başlıyor ve arkasında da ise artık sormuyor musun? diye başlık içeren bir yazı var. Yazı gerçekten anlamlı. Hele ki bu ÖSS döneminde görmem pek hoş oldu :)

İşte o yazı

Bir zamanlar gür ağaçlarla dolu bir ormanda iki oduncu ağaç kesiyordu. Birisi sabahları diğerinden çok daha erken kalkıyor, ağaçları erken kesmeye başlıyor, bir ağacı devirir devirmez hemen ötekini kesmeye başlıyordu.

Dinlenmediği gibi, öğle yemeği için bile kendine zaman ayırmıyordu. Akşamları ise ağaç keserken zaman zaman dinleniyor, öğleyin güzelce karnını doyuruyor, akşam üzeri de evine dönüyordu.

Bir süre sonra, ikisi de kestikleri odunları ayrı ayrı dizmeye başladılar. Sonuç şaşırtıcıydı. İkinci oduncu çok çalışan arkadaşından neredeyse iki kat daha fazla odun kesmişti.

Çok çalışan adam, hayretler içinde:

– “‘Nasıl olur anlamıyorum?” dedi. “Ben senden daha çok çalıştım halbuki…”

Öteki, durumunu gülümseyerek açıkladı:

– “Ortada anlaşılmayacak bir şey yok. Doğru sen durmadan çalıştın, ben ise arada oturup dinlendim. Dinlenirken, bir yandan da baltamı biledim. Baltam keskin olduğu için daha az çabayla daha çok odun kesebildim.”

Kendin için zamanın yok mu?


 

Yukarida ki yazı ve resim Aktif Felsefe adındaki felsefi-kültürel-gönüllü bir organizasyonun 21 Eylül Salı günü düzenleyeceği Uygulamalı Felsefe & Psikoloji Seminerleri Tanıtım Semineri ilanından alınmıştır.